İcâzetnâme; kişinin ilmî alanda hangi tür bilgilere sahip olduğunu, öğrenim seviyesini, yeterliliğini ve bu alandaki yeteneğini gösteren tahsil belgesi, aynı zamanda sahip olduğu bu kazanımları öğrencilerine aktarabileceğini ifade eden öğretme ruhsatıdır.
İcâzet, c-v-z kökünden türemiş, sözlükte izin vermek, müsaade etmek, onaylamak gibi anlamlara gelen bir kelimedir. Istılahta ise, hocanın öğrencisine okuttuğu kitapların ve derslerin neler olduğunu belirtmek üzere verdiği belgenin adıdır. Bir başka ifadeyle icâzetnâme, kişinin ilmî alanda hangi tür bilgilere sahip olduğunu, öğrenim seviyesini, yeterliliğini ve bu alandaki yeteneğini gösteren tahsil belgesi, aynı zamanda sahip olduğu bu kazanımları öğrencilerine aktarabileceğini ifade eden öğretme ruhsatıdır. İmam Nevevî, İbn Fâris’ten naklen eserinde icâzetin, hayvanların ve ekinlerin susuzluğunu gidermek için suyun akması anlamından hareketle, bir alimin talebesine icâzet verdiğinde ilmini ona akıtmış/aktarmış olacağını ifade etmektedir. Böylece icâzet, “bir alimin ilmini talebesine aktarması” anlamında terimleşmiştir. “İcâzet hiyerarşik olarak Allah (c.c.)’a dayanır. Medrese ve tarikatlarla birlikte ilim ve irfan dünyasının daha güçlü belirleyicisi ve yaygın unsuru haline gelen İcâzet ve Hilafet, teknik ve mânevi özelliklerinden ötede, kaynağı hiyerarşiye, mensubiyete âdab-ı erkâna ve besleyici damarlara işaret eder. Bütün silsileler, İcâzet ve Hilafetnâmeler bir âlimler ve ârifler silsilesi üzerinden ilim ve irfânın kaynağı olarak Hz. Peygamber’e, Cebrâil’e, onların vasıtasıyla yüce Allah (c.c.)’a çıkar. Bu yüzden icâzet alan kişinin hocası başta olmak üzere yukarıya doğru bütün ulemâ ve âlimler manevi bir değer ve hususi bir anlama sahiptirler “ (Prof.Dr. İsmail KARA - Divan- Disiplinler Arası Çalışmalar Dergisi, Sayı 28 (2010 -1), Cilt 15 ) “Bizdeki icazet geleneği meselâ, hocanın talebeye verdiği “diploma”, ilmin-bilginin kaynağını son halkadan/icazet sahibinden geriye doğru, olabildiğince kesintisiz olarak Hz. Peygamber’e, oradan Cenabı Allah’a kadar çıkarır. Bu tavır alış aynı zamanda, ilim üzerinden hürmet ve mahabbet halkaları da oluşturan, hassasiyetler/hususiyetler tesis eden bir mensubiyettir, bir silke ve meşrebe dahil olmaktır. (Tarikat silsileleri de böyledir, hatta esnaf-meslek silsileleri bile bir peygambere, bir sahabiye, bir veliye çıkar. Onun için hem ilim ve irfanda hem de mesleklerde şeyh ve halife/kalfa üsta/d ve baş talebeler için kullanılır.) Kurumsal olmaktan ziyade birebir hoca-talebe, şeyh-mürit, usta-çırak münasebetleri de bu halkalar ve zihniyet dünyası içinde teşekkül eder; ilimde, irfanda, sanatta mütebahhirlik, biriciklik varsa ve olacaksa bu mensubiyetler ve anlayış içinde olacaktır. İlmin âdâbı erkânı da...” Bkn; Kara,İsmail, Bir Âlim Hocasını Nasıl Anlatır?, Derin Tarih, Kasım 2023. Şu halde genel anlamda izin ve ruhsat gibi anlamlara gelen “İcazet”, aynı zamanda bir kimsenin, bir dalda ilim veya sanat tahsilini başarıyla tamamladığı, öğrendiklerini başkalarına da öğretme yeterliliğine ulaştığı veya mesleğini icra etme yetkisine sahip olduğu konusunda verilen izin demektir. Ruhsat veya diploma anlamlarına gelen “icâzetnâme” ise, verilen bu izni belgeleyen özel hazırlanmış evraktır. İlmiye sınıfı, hadis, tasavvuf, hat gibi bütün alanlarda verilen icazetle bir bakıma hoca talebe silsilesi kayıt altına alınmış, sıradan kimselerin ders verme ya da meslek icra etmelerinin önüne geçilmiş olunurdu. İcâzetnâmeler, bilgi-vahiy irtibatını sağlayan, sadece tedrîs ve tahsîl bakımından değil aynı zamanda te’dîb ve terbiye yönünden de kuşatıcı bir eğitim modeline sahip bulunduğumuzu gösteren ilk elden vesikalardır. Bu yöntem sayesinde yazılı metinler ehil görülen kişilere âdetâ zimmetlenmiştir. Hak eden talebeye icâzet verilmesi dinî ve ahlâkî bir sorumluluk olarak görülmüş, verilmemesi ise bir hak ihlâli sayılmıştır. Bu yüzden de icâzet vermek karşılığında para almak uygun görülmemiştir. Bu itibarla ilmî ehliyeti tescillenmiş olan bir talebe için icâzetnâme almak hayatının en müstesna durumlarından biri olmuştur. Ayrıca, icazetnamelerde yer alan hoca-talebe silsilesi ile ilmi yozlaşmaya da engel olunmaktaydı.
İcâzetnâmeler daha sonraki dönemlerde verilen şahadetname ve diplomalar gibi, okutulan bütün ilim ve sanatları içermez ve hepsini birlikte içine alan bir özellik taşımazdı. Öğrenci çeşitli ilim ve sanatları ayrı ayrı hocalardan tahsil ettiği için, hadis, tıp, riyaziye gibi ilim ve fenlerden her birini tamamladıkça diğerlerinden bağımsız olarak sadece o dersin veya konunun icazetnamesini alırdı.
Tasavvufta icâzet, şeyhlerin mürid yetiştirmek üzere ehliyetini ispatlamış ve seyr u sülûkunu tamamlamış olan mensuplarına verdikleri yazılı veya şifahî izindi. Böylece ehil olmayan kişilerin şeyhlik iddiasına kalkışması önlenmiş olmaktaydı. Hat sanatında da bir üstattan yazının usûl ve kâidelerini meşk ederek, mezun olup sanatını icra ederek eserlerinin altına imza koyabilme yetkisinin alındığı belgelerdir. İcâzetnâmelerde kullanılan dil Arapça'dır. Nadiren Türkçe yazılanlara da rastlanır.
İCÂZET GELENEĞİ