İlmi icâzet, bir medrese öğrencisinin ders verme (tedris) hayatına atılabileceğini gösteren belge demektir. Rahmetli Fuat Sezgin’de, “Rivayet sahibinin, muayyen bir şeyin rivayeti için izin vermesidir.” şeklinde tarif eder.
İcâzetnâme, bir medrese öğrencisinin ders verme (tedris) hayatına atılabileceğini
gösteren belge demektir. Medrese öğrencisinin, medrese derslerine başladığı
tarihten itibaren hangi dersten hangi eseri veya eserleri okuduğunu, okuduğu
eserlerin adlarının neler olduğunu gösterir. Öğrenci, bu konularla ilgili olarak hocasından
aldığı belge ile daha yüksek bir müderrisin dersine devam eder ve böylece medrese
derslerini tamamlayıp ders okutmaya izin ve yetkiyi içeren en son bir belge ile müderrislik
veya kadılık yoluna girerdi.
İcâzetnâmeyi veren müderris, icâzetnâmeye kendi ismini yazdıktan sonra, kendisi o dersi
kimden okuduğunu ve hocasının hocasının kim olduğunu zincirleme olarak yukarıya doğru
yazar ve bunu İslâm âleminin en büyük âlimine kadar çıkarıp bağlardı.
İcâzetnâmeler ya tefsir, hadis ve fıkıh gibi dini ilimlere veya kelâm, felsefe ve müsbet ilimlere
dair oluşlarına göre değişir, dini olanları İslâm’ın ilk dönemine kadar gidip, diğer ilimler ise
bunu vazeden imamlara kadar dayanırdı.
İlmî icâzette, rivâyet sahibinin muayyen bir konuda icâzet verdiği gibi, geniş anlamda da
icâzet verebildiğini ifade eden M. Fuat Sezgin, bu iki tür icâzeti hadis konusunda şu
şekilde örneklendirmektedir: “a) Rivâyet sahibinin, muayyen bir şeyin rivâyeti
için izin vermesidir. Mesela: ‘Sana, Buhârî veyahut rivâyeti uhdemde
bulunan kitapların rivâyet hakkını verdim’ demesidir. b) Muayyen bir şahsa
gayr-ı muayyen bir şeyin icâzetini vermesidir. Mesela: ‘Sana, bütün mesmuâtımın veya
bütün rivâyetlerimin icâzet hakkını verdim’ demiş olmasıdır.”