İz, işaret, alamet, simge gibi anlamlar taşıyan “nişan” kelimesi, “evlenmeleri câiz olan iki kişinin birbiriyle evlenmeyi karşılıklı olarak vaad etmesi” üzerine evlilik öncesi yapılan ilk akittir. Bu nedenle nişanlanma, evlenme arzusunda olan kadınla erkeğin evliliğe karar vermeden önce birbirini daha iyi tanımaları, birbirleri hakkında fikir edinmeleri ve ilerde çıkması muhtemel bazı ailevi problemlerin en aza indirilmesi safhası olarak kabul edilmektedir.
Nişan, hemen bütün toplumlarda değişik adet ve biçimlerde uygulanan sosyal bir olaydır. Başlangıçta daha çok bir adet ve gelenek biçiminde yaşanmış ve düşünülmüş olan nişanlılık, sonraki dönemlerde hukuk düzenlemeleri içerisinde yer almıştır.
Eski hukukumuzda istemek, söz vermek, söz kesmek ve nişanlanmak safhalarının hepsine şamil olarak "Hatabe" filinden masdar olan "Hitbe" kelimesi kullanılırdı. Evlilik talebi daha çok erkek tarafından geldiği için, hitbe, genellikle "erkeğin kendisine helal olan bir kadına veya onun ailesine evlenme isteğini bildirmesi" şeklinde ifade edilmektedir.
Nişanlanma Musevilikte “İruşin”, Hıristiyanlıkta “Gesbsag” (yarım nikâh) olarak adlandırılmaktadır. İbranicede “nēş”, Aramice/Süryanicede “nişā", Akatçada “nīşu”, Ermenice “nşan” olarak geçmektedir.
İslam öncesi Türk toplumunda evlilik öncesi ve evlilik sırasında çeşitli adetleri vardı, kız kaçırma ve yağma yoluyla aile kurma bunlardandı. Fakat bunlar devamlı huzursuzluklara sebep olduğundan, bu adetler terkedilerek barış yoluyla halletmek şeklinde bir adet değişikliğine gidilmiş, ancak eski adetler büsbütün ortadan kaldırılamamıştır.
İslâm coğrafyacısı ibn el Fakih’e göre, Oğuzlarda âdet uyarınca, evlendirilecek kızın başı, bir çevre ile bağlanıyor ve böylece kadın oluyordu. “Yakut el Hamavî’ nin verdiği bilgiye göre, Türklerde nişanlanma, delikanlı tarafından kızın açık başına bir elbise atmak suretiyle oluyordu. Bir erkeğin, kızın açık başına mendil koyması ve kızın bu mendili kabul etmesi evlenmek için rıza, kabullenme sayılmıştır.”
Türk folklorunda nişanlanma sembolleri yüzük, gerdanlık ve küpe takma ile olmuştur. “Küpe” Kaşgarlı Divanı’nda bugünkü “küpe” şeklinde tanımlanmış, nişanlanma ve evliliğin bir sembolü kabul edilmiştir. Kelime Farsça’da “şahit, tanık” anlamında “Kübö” kelimesinden Türkçeye geçmiş, Dede Korkut’ta ise, nişan töreni “küçük düğün” olarak adlandırılmıştır.
“Mâni-i şer’isi yok ise”
Nişan, nikâh öncesi yapılan bir çeşit ön sözleşmedir. Nikah gibi kesin bir bağlayıcılığı olmayan nişan, sadece iki tarafın birbirini iyi tanımaları için bir fırsat, nikâha bir ön hazırlıktır. Nikâh akdi ve düğün merasimi yapılana kadar, tarafların birbirini ve daha iyi tanıma şansı bulduğu nişanlılık dönemi, aynı zamanda evlilik vaadinin pekiştirildiği bir zamandır. Bu dönem taraflara evliliğin, yani nikâhın verdiği beraber yaşama hakkı ve yetkisi de tanımaz.
16 Temmuz 1901 tarihinde Trabzon Vilâyetine mülhak Lazistan sancağının Rize kazasına mahsus Münâkehât izinnâmesi.
Nikâh izni için sayılan şartlar arasında askerde nikâh ve nişanlısı olmaması şartının da yer alması, devletin sürekli savaş durumu içinde olması ve uzun süren savaşlar dolayısıyla askerliğin de uzun sürmesi yüzünden nişanlı veya evli gençlerin mağdur olmamaları sebebine dayalıdır.
Trabzon Vilâyetine mülhak Lazistan sancağının Rize kazasına mahsus Münâkehât izinnamesidir
Mihr-i müeccel ——
Mihr-i muaccel Yalnız Beşyüz kuruştur
Mahkeme-i Şer’iyye Başkâtibi Efendi
Ba’de’s-selâm inhâ olunur ki Sirahoz mahallesinde Sakine sarı İbrahim oğlu kızı Baldıze ibneti Ali nam bâkirin mâni-i şer’isi ve efrâd-ı asâkir-i şâhânede nikâhlısı ve memleketin örf ve âdetine muvafık surette nişanlısı yok ise tâlibi olan Babaker oğlu Abdurrauf bin Memiş Efendi nam kimesneye velisi izni ve tarafeyn rızaları ve mihr-i müeccel ve muaccel tesmiyesiyle inde’ş-şühûd akd ve nikâh eyleyesiz vesselâm fî 30 Rebiülevvel sene 319 ve 3 Temmuz 317 [16 Temmuz 1901]
Nikâhı akd eden: Mehmet Efendi
Vekil-i zevç: Pederi Memiş Efendi
Vekil-i zevce: Babaker oğlu İsmail
Şâhid-i vekâlet:
Kansız oğlu Ahmet (Mühür)
Karaosmanoğlu Hüseyin (Mühür)
Şâhid-i vekâlet:
Hutoğlu Mehmet Efendi (Mühür)
Sadık oğlu Kâmil (Mühür)
Tarih-i akdi: 7 Rebiülahir 319 Yevm-i akdi: Salı
©Semavî Dinlerde Nikâh Akitleri Koleksiyonu/ Enver Beşinci
İslâmiyet, "evleniniz, çoğalınız" tarzında telkinlerde bulunmak suretiyle evlilik kurumunun kutsallığına dikkatlerimizi çekmektedir. Bu nedenle, evlilik sürecinde formel kuralların rolü kadar, dinî motiflerin etkisi ve zorlayıcılığını da unutmamak gerekir.
Filistin cephesi Nablus’dan Topçu Binbaşı’nın kızı Aliye Musavver Hanımı nişanlandığı damadına 14 Ocak 1917 tarihinde yazdığı mektup:
Sahra Topçu Binbaşısı olan baba, kızıyla nişanlanacak damat adayına yazdığı bu mektupta, kızının nişanını öğrenmenin tarifsiz mutluluğu içinde olduğunu belirtiyor. Dört yıldır süren savaşın henüz sona ermediğini ve bu yüzden de yavrusunun mürüvvetine bizzat katılamadığı için hasret gözyaşları döktüğünü dile getiriyor. Bir baba olarak kızını en güzel şekilde yetiştirdiğini, tahsil ve terbiye ettirerek evleneceği kişiye lâyık bir şekilde yetiştirdiğini, çok nazlı bir şekilde büyüttüğünü ve eşini bahtiyar ve mesut edebilmesi için terbiyesine özen gösterdiği yavrusunu önce Allah'a sonra da kendisine teslim ve emanet ettiğini söylüyor.
©Semavî Dinlerde Nikâh Akitleri Koleksiyonu/ Enver Beşinci
Mustafa Kemal ve arkadaşları.
Uzun süren bu savaşta Binbaşı, Filistin Cephesinde, başta Mustafa Kemal olmak üzere İsmet İnönü ve Refet Bele gibi önemli komutanlarla birlikte savaşmıştır. O dönemden bir kare.
©Enver Beşinci arşivi
Nişanlılık dönemi aynı zamanda evliliğe mani olumsuz herhangi bir durumun ortaya çıkması için de önemlidir. Bu türden olaylar görüldüğü içindir ki, yanlış bir şeye sebep olunmaması için bu konunun araştırılmış olması şartı konmuştur. “Nişanlanmanın teknik ve sosyal bakımdan da önemi vardır; çünkü bu dönemde taraflar arasında herhangi bir evlenme engelinin bulunup bulunmadığını tespit etme imkanı bulunmaktadır. Zira nişanlanma, öncelikle akraba ve komşular tarafından bilineceğinden şayet taraflardan herhangi birinin evlenmeye engel oluşturan bir durumu varsa vaktinde itiraz hakkı ve evlenmeyi engelleme fırsatı doğmuş olmaktadır. Böylelikle, ilerde geçersiz sayılacak bir evlilik, daha gerçekleşmeden zamanında bir müdahaleyle ortadan kaldırılmış, belki de eşler ve çocuklar açısından yaşanması muhtemel birtakım olumsuzlukların önüne geçilmiş olunacaktır.” Nitekim münâkehât izinnâmesinde; “mâni-i şer’isi ve efrâd-ı asâkir-i şâhânede nikâhlısı ve nişanlısı yok ise” ifadesi bunun için geçmektedir” (Bkz., Belge-1). Asıl amaç nişanlanan veya evlenen çiftlerin çeşitli sebeplerle duyulmayan bu durumlarının ilan yoluyla kamuya bildirilmesini içermektedir.
Bergama’da, sokakta yapılan nişan merasimi.
Nişan yüzükleri, genelde ince kırmızı bir kurdela ile birbirine bağlanır ve bir tepsi içerisinde getirilir. Bu tören nişan merasiminin en önemli aşamasıdır.
Anadolu'da nişan merasimleri, aile arasında sadece bir yüzük takma şeklinde veya bir salonda, kalabalık davetliler huzurunda yapıldığı gibi, birçok yerde mahalle meydanı veya sokakta da yapılabilmektedir. Fotoğraflarda görülen nişan, Bergama’nın Yuntdağ/Tavukçukuru köyünde 1973 yılında yapılan nişan ve takı merasimini göstermektedir. (Fotoğrafların temininde katkılarından dolayı İbrahim Çaltı dostuma teşekkür ederim)
©Semavî Dinlerde Nikâh Akitleri Koleksiyonu/ Enver Beşinci
Osmanlı döneminde mahalle muhtar ve imamlarından istenen izinnâme bilgileri, aynı zamanda nişanlı veya nikâhlı kızların başkaları tarafından istenmesini önlemek içindir. Hristiyanlarda nişanlanan kızların başkaları tarafından istenmemeleri, isimlerinin kilisenin duvarına yazılması şeklinde uygulanmıştır.
Cumhuriyetle birlikte bu uygulama benzeri şekilde belediyelerde veya muhtarlıklarda askıya çıkmak şeklinde “evlenme ilanı” olarak sürmüştür. Ancak bu uygulama, 2014’te “Evlendirme Yönetmeliği”nde yapılan değişiklikle (29/12/2014-2014/7126 K./ Madde 21) “Evlenmenin yapılabilmesi için evlenme kararının ilanına lüzum yoktur” ilavesi yapılarak “ilan şartı” uygulaması kaldırılmıştır.
Damat İhsân Fuat Efendi’nin 1919 tarihinde nişanlısına armağan ettiği gümüş paranın da takılı olduğu “İztivâç Hatırası”
©Semavî Dinlerde Nikâh Akitleri Koleksiyonu/ Enver Beşinci
Nişanlılık kelimesi ilk defa Osmanlı Aile Hukuk Kararnamesi'nde kullanılmıştır. Bazen herhangi bir sebepten dolayı nişan bozulup aileler arasında tatsız anlaşmazlıklar da oluşabilmektedir. Bu tür mahzurların önüne geçilmesi için 1917 tarihli Osmanlı Hukuk-ı Âile Kararnamesi’nin ilk maddesinde “Nişanlanmakla veya vaat ile nikâh mün’akit olmaz” şeklinde hüküm konulmuştur.
Kararname, nişanlılık adı altında söz kesme de diyebileceğimiz “hıtbe”yi tanzim etmiştir. Burada nişanlanmakla nikâh akdinin meydana gelmeyeceği, nişanın bozulması durumunda verilen hediyelerle, mehre mahsuben verilen şeylerin durumunun ne olacağı konusunda düzenlemeler yapmıştır. Kararname, açıkça veya zımnen tazminat hakkı ile ilgili düzenleme yapmamakla, muhtemelen bu meselenin hallini ictihatlara bırakmaktadır.
İşgal dönemi nişanlıya hatıra.
Mehmet Nail Efendi'nin Nişanlısı Ulviye Hanım'a İstanbul'un İngiliz işgali dönemi, 8 Haziran 1922 taeihinde armağan ettiği “hatıra-ı izdivaç” gümüş paralı kartı.
©Semavî Dinlerde Nikâh Akitleri Koleksiyonu/ Enver Beşinci
Bir kısım hukukçuya göre nişanlanma, evlenmenin esaslı bir ön safhası olarak düşünülmekte, dolayısıyla bu müessese, amir hükümlerle tanzim edildiği için nişanlanma olmaksızın evlenme imkânsız görülmektedir. Bununla birlikte evlenmenin muteber bir şekilde aktedilebilmesi için mutlaka önce bir nişan merasimine veya başka bir muameleye ihtiyaç bulunmadığını söylemek mümkündür. Zira evlenmeden önce bir vaad olsa da bundan birçok hukuki meseleye mesnet teşkil edecek bir hukuki prensip çıkarmaya ve "nişansız nikâh olmaz" demeye imkân yoktur.
Nişanlanmanın evlenmeye icbar edici niteliğinin bulunup bulunmadığına gelince; eski Cermen Hukuku ile 1917'den önceki Katolik hukukunda, nişanlıların birbirlerini evlenmeye zorlamaları kabul edilmiştir. Yeni Medeni Kanunu'muzun 119. maddesi ise "Nişanlılık, evlenmeye zorlamak için dava hakkı vermez" şeklinde düzenlenerek hâkime, hiç kimseyi evlenmeye zorlama yetkisi vermemiştir. Ancak nişanlılardan biri haklı bir sebep olmaksızın nişanı bozduğu veya nişan taraflardan birine yükletilebilen bir sebeple bozulduğu takdirde; kusuru olan taraf, dürüstlük kuralları çerçevesinde evlenme amacıyla yaptığı harcamalar ve katlandığı maddi fedakârlıklar karşılığında, tazminat vermekle yükümlü kılınmıştır.

1935 yılında Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekâleti (Sağlık Bakanı) olarak görev yapan Dr. Refik Saydam’ın Muhammet Yalçıner’e nişanlanması nedeniyle 25 Mart 1935’de gönderdiği kutlama mektubu
İslâm Hukuku'na göre de nişanlanma bağlayıcı bir akit değildir ve nişanlanmanın evlenmeye icbar edici bir hukuki niteliği bulunmamaktadır. Çünkü nişanlanma evlenme değil evlenme için ön vaaddir. Ancak akdi manada hukuki sonuçlar doğurmamakla birlikte ahlaki, vicdani ve örfi anlamda bağlayıcı birtakım hükümleri ihtiva etmektedir./p> Derin Tarih dergisindeki yazıyı PDF olarak görüntüle
Kaynakça:
Acar, İbrahim. “İslam Hukuku Açısından Nişanlanma,” Atatürk Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, sayı: 23, Erzurum, 2005.
Aydemir, Adem. “Türk Folklorunda Nişanlanma ve Evlilik Sembolü olarak; Gerdanlık, Küpe, ve Yüzük,” Türk Dünyası Türk Kültür Dergisi, 2010.
Aydın, Mehmet Âkif. İslam Osmanlı Aile Hukuku, Marmara Üniversitesi İlahiyat Yayınları, 1985.
Beşinci, Enver. Semavî Dinlerde Nikâh Akitleri, c. 1, İzinnâmeler (Nikâh-Mehir-Boşanma), baskı hazırlığında.
Çolak, Ali. “Hadis Temelli Anadolu Düğün Âdetleri,” Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2012.
Has, Şükrü Selim. “Nişanın Bozulmasının Hukukî ve Dinî/Ahlâkî Neticeleri,” M.Ü. İlâhiyat Fakültesi Dergisi, 2006.
Türkdoğan, Orhan. “Aile Sosyolojisi Modeli,” Türk Aile Ansiklopedisi, c-1, Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Yayınları, Ankara: 1991.
Türkdoğan, Belma. “Türkiye’de Aile Araştırmaları,” Türk Aile Ansiklopedisi, c-1, Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Yayınları, Ankara: 1991.