Logo

Makaleler

Abdülhamit Hân’a sunulan "Kâinat Tasavvuru" tablosu


Enver Beşinci
Araştırmacı Koleksiyoner
Osmanlı padişahları, cihan hâkimiyetinin yalnızca siyaset ve askerî güçle değil, sanatın incelikleriyle de pekiştirileceğine inanıyordu. Sultan II. Abdülhamid ise bu geleneği zirveye taşıyarak resim, fotoğraf, tiyatro ve müziğe büyük ilgi göstermiş; aynı zamanda sanatkârları ve koleksiyonlarıyla kültürel mirası güçlendirmiştir. Bu ilginin en çarpıcı tezahürlerinden biri de mimar, ressam ve hattat kimliklerini şahsında birleştiren Mimarzâde Mehmed Ali Bolevî’nin 1901’de padişaha armağan ettiği “Mirsâd-ı Cihân” (Cihanın Aynası) tablosudur.

Yayın Tarihi: 03.10.2025

Osmanlı Padişahlarının devlet işlerinin yanısıra sanat ile de yakından ilgilendikleri bilinmektedir. Cihan hâkimiyeti için, yönetim kudretiyle beraber, padişahlar ve devlet ricali, mimarî, hat, tezhip, mûsikî, şiir vs. sanat alanlarında da kendine has bir duyarlığa sahip olarak bu kültürü geniş coğrafyalara yaymak gerektiğinin bilincinde olmuşlardır. Bunda, padişahların bizzat sanatkâr olmalarının da büyük etkisi vardır. Kendileri de herhangi bir sanat dalında mahir oldukları için sanatı ve sanatkârı daima desteklemişler ve büyük bir medeniyetin inşası için çok yönlü olarak gayret sarf etmişlerdir. Dolayısıyla yakın çevrelerinde ve himayelerinde her zaman çeşitli sanat dallarında sanatçı bulunmuştur.

Bu sanatçılar arasında özellikle hattatlar, ressamlar ve fotoğrafçılar, özel ilgi görmüşlerdir. Fatih Sultan Mehmed'in İtalya’dan getirttiği Gentile Bellini (1429-1507), Sultan Abdülaziz'in gözde ressamı Pierre Guillemet (1827-1878) buna örnek olarak verilebilir.

Sultan II. Abdülhamid de hemen her konuda olduğu gibi, Osmanlı devletinde görsel sanatlar ortamının oluşmasına öncülük etmiş ve pek çok sanat ve sanatçıyla yakından ilgilenmiştir. Resim, tiyatro ve müziğe olan ilgisinin dışında koleksiyonculuğu da vardır. Değerli eşyalardan, silahlara, tablolardan kuş ve böcek maketlerine kadar geniş bir ilgi alanı olmuştur. Ayrıca, çok iyi bir marangoz ve ahşap oyma ustasıdır. Yıldız Hamidiye Camii’nin çifte hünkâr mahfilinin gül ağacından yapılmış kafesli cumbalarını o yapmıştır. Döneminde Osmanlı-Yunan Harbi sonrası bacağından yaralanan askerler için bizzat kendi atölyesinde baston imal edip dağıttığı söylenir.

33 yıllık yönetimi süresince en çok ilgilendiği bir başka sanat dalı da fotoğrafçılık olmuştur. Hanedan üyelerinin, saray personelinin, asker ve devlet ileri gelenlerinin fotoğraflarının çekilmesini emretmiş; Osmanlı coğrafyasının tüm bölgelerindeki önemli olayları, fotoğrafla belgeletmiş, yağlıboya tablolar yaptırmıştır. ancak kendi portresini nadiren yaptırmıştır.

Fotoğrafın belge özelliği yanında, propaganda gücünü de göz önünde bulundurarak yurt dışına albümler göndermiştir.

Osmanlı’nın en zor döneminde hükümdar olmak

Abdülhamid’in saltanat yılları, dünyada milliyetçilik cereyanlarının egemen olduğu, Osmanlı coğrafyasının her tarafında etnik isyanların çıktığı en karışık yıllardır. Toprak kayıplarının ötesinde milletlerin kopuşuna ve cihan devletinin parçalanma tehlikesine karşı teyakkuz halinde olan Sultan, "Müslümanlarin halifesi" ve "Osmanlı devletinin padişahı" olarak başta Müslümanlar olmak üzere bütün Osmanlı tebaasını ve Osmanlı mülkünü korumak, iç karışıklıkları gidermek ve dış saldırılara karşı koyup devleti ayakta tutmak üzerine bir siyaset kurmuştur. Bu sebeple Tanzimat'tan itibaren yoğunlaşarak devam eden Batı etkisine karşı, İslâm kimliğine canlılık kazandırmak ve Osmanlı dışındaki Müslümanları da yalnız bırakmamak için “İttihad-ı İslâm siyaseti ile İslam âlemindeki gücünü koz olarak” aktif tutmuştur.

İslâm Birliği hassasiyeti birçok sanatçı tarafından bilindiği için, her sanatçı hediye olarak kendi alanında yaptığı çeşitli eserler sunmuştur. Bu çalışmalardan bir tanesi de, onun İslâm birliği tasavvuru ve o dönemi, yaptığı yağlıboya tablosuyla en iyi yansıtan mimar, ressam ve hattat Mimarzâde Mehmet Ali Bolevî’nin (1879-1938), 1901 tarihinde yaptığı “Cihanın Aynası” tablosu (Görsel-1), onun II. Abdülhamid’e duyduğu şükran ve bağlılığın bir nişanesidir.

Bu yazımızda Bolevî’nin, (Abdülhamid’in İslam Birliğini ve Osmanlı Devleti'nin dünyaya bakışını yansıtan), asıl adı “Mırsât-ı Cihan”, bizim adlandırmamız ile “Kâinat Tasavvuru” adlı (Bkz: Beşinci, E. Osmanlı’dan Günümüze İcâzetten Diplomaya) eserini ele alacağız.

Hattat Mimarzâde Mehmed Ali Bolevî (1879-1948)

Dülger Mehmed Efendi’nin oğlu olarak H.1296/1879 yılında Bolu'da doğmuş, ibtidâî, rüşdî ve idâdî mekteplerininden 1897 yılında çok iyi dereceyle mezun olmuştur. İstanbul'a gelerek Çarşambalı Ahmed Hamdi Efendi (1848-1912)'den İlmîye İcâzeti almıştır. Sanayi-i Nefise Mektebi’nin Mimar Şubesinden 1912 yılında çok iyi derece ile mezun olmuştur. Aynı yıl “Bâb-ı Meşîhat” dairesi (şeyhülislâmın resmî dairesi) kalemi ikinci kâtipliğine, kısa bir süre sonra da Dârü’l Hilâfeti’l Aliyye Medresesi (1914) hat muallimliğine tayin edilmiştir.

İtilâfçılar meselesinden dolayı İttihad ve Terakki Hükümetince bir dönem Sinop'a sürülmüştür. Sürgün dönüşü 1916 yılında, Fatih Vakıf Mektebi’nde el işleri ve Hüsn-i Hat dersleri vermiştir. Yine Mecidiye Mektebi’nde resim, hat ve el işleri dersleri okutmuştur. Medresetül-İrşad ve Darüşşafaka mekteplerinde muallimlik yapmıştır. Osmanlı’nın son şeyhülislamlarından ve kayınpederi olan Mustafa Sabri Efendi'nin Makam-ı Meşihatta bulunduğu 1919 tarihinde “Evkaf-ı İslâmiyye Müzesi” müdürlüğüne (bugünkü Türk İslâm Eserleri Müzesi) tayin olmuştur. Mehmed Ali Bolevî, 1915’de açılan Medresetü’l Hattâtîn’de üç yıl müdürlük görevi yapmıştır. Uğur Derman, onun 1921 tarihinde Medresetü’l-Hattâtîn müdürlüğüne getirilmesini, “diğer muallim ve müdürlerden farklı olarak mîmarlığının ve ressamlığının yanısıra, hat ve tezhîble de fiilen uğraşmış olmasından” dolayı olduğunu ifade eder.

Kuvay-ı Milliye Hükümetinin kurulması üzerine Ferid Paşa kabinesinde bulunanlar ve diğer şahıslar birer birer kaçtıkları sırada, kayınpederi ile beraber 1922’de önce Romanya’ya daha sonra da Mısır’a giderek vefatlarına kadar orada kalmışlardır.

Mısır’da bulunduğu sürede alanıyla ilgili faaliyetlerde bulunan Bolevî, Mısır Bankası tarafından kurulan Matbaatü'l-Mısr şirketinde ressamlık ve hattatlık görevi de yapmıştır. Ayrıca yeni kurulan Tahsînü’l-Hutût Medresesi’nde hat ve tezhib dersleri vermiştir.

1914’de Evkaf-ı İslâmiye Müzesi kurucusu İbnülemin Mahmud Kemal (1871-1957), Mimarzâde Mehmet Ali Efendi’nin “resimle memzuc bir nevi yeni usul hat icad” ettiğini, yani hat ile resmin karıştırılmasından meydana gelen yeni bir tarz eserler yaptığını belirtmiştir.

Mimarzâde hakkında bilgi veren bir başka kaynak M. Zekai Konrapa’nın Bolu Tarihi’dir (Bolu, 1964). Konrapa, Bolu İdadisi'nin birinci sınıfında resim derslerine giren Mehmed Ali Bolevî’nin, medrese tahsiliyle mektep bilgisini şahsında birleştirmiş değerli bir aydın, kudretli bir ressam ve bütün yazı çeşitlerinde mahir bir hattat olduğunu, memleketi Bolu’daki Yıldırım Bayezid Camii ile İmaret Camii’nin duvarlarını süsleyen levhaları da onun yazdığını belirtmiştir.

Mehmed Ali Bolevî, Kahire’de yaşamını sürdürürken, geçirdiği bir trafik kazası (tramvay çarpması) sonucu 1938 tarihinde, ebedî âleme göçmüştür.

Cihan Aynasındaki Detaylar

Kainat Tasavvuru Bâb-ı Meşîhat-i Ulya (şeyhülislamlık) Mektûbî Kalemi hulefâsından Mimarzâde Mehmet Ali Bolevî’nin Sultan ll. Abdülhamid’e, 26 Aralık 1901 tarihinde armağan ettiği “Mırsâd-ı Cihan” (Cihanın Aynası) adlı yağlıboya tablosu. Mimarzâde’nin asıl şöhret olduğu alan, yazı ile resmi birleştirdiği “alagorik” eserlerdir. Tablonun ortasındaki armanın merkezinde yer alan Sultan Abdülhamid’in tuğrasıyla padişah, devletin ve tebaanın üstünde konumlanmış, âdeta bir güneş gibi Osmanlı ülkesini aydınlatmaktadır.

Milli Saraylar Hat Koleksiyonuna 11/1572 envanter numarasıyla kayıtlı olan bu eser, 19 Temmuz 2024’ten itibaren, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açılışı yapılan Yıldız Sarayı II. Abdülhamid Müzesi’nde sergilenmeye başlamıştır.

Mimarzâde Mehmed Ali Bolevî bu eserinde, ulûhiyet âlemi, bütün insanlık âlemi ve bu âlem içinde II. Abdülhamid Han zamanındaki Osmanlı Devleti’nin konumunu, birçok sembolü de kullanarak mecz etmiştir. Levhanın tam ortasında Osmanlı Devlet arması, onun da merkezinde II. Abdülhamid'in tuğrası yer almıştır.

Bunun altında ise, adeta koruyucu bir kalkan gibi "Allah ömür günlerini ve devletini daim etsin, Allah yardımcın olsun" duası bulunmaktadır. Armada resmedilen yerküre tasviri içinde "Sultan, Allah’ın yeryüzündeki gölgesidir" hadis-i şerifi yazılıdır. Tuğranın altındaki hilalin üzerinde ise "Osmanlı sultanları Allah'ın yardımına dayanırlar" ibaresi görülmektedir. Tuğra ile sembolize edilen Sultan, bir güneştir ve Osmanlı mülkünü de aydınlatmaktadır.

"Sen olmasaydın felekleri yaratmazdım" kutsi hadisinden sonra güneş sisteminde yer alan dokuz gezegen, meteoridler, kuyruklu yıldızlar, dünyanın oluşum süreci ve uzay; denizler, buzullar ile yanardağ patlaması, güneş ve ay tutulması gibi tabiat olayları tasvir edilmiş ve bu konularla ilgili ayetlere yer verilmiştir.

Levhanın sağ üst bölümünde dersaadet haritası, Yıldız Sarayı ve Yıldız Hamidiye Camii resmedilmiştir. Arap Yarımadası haritası, Kâbe ve Mescid-i Nebevî resimlerinin de dikkat çektiği levhanın alt bölümünde Hicaz demiryolu ile Hicaz telgraf hattı anıtı görülmektedir.

Osmanlı Devletine ait topraklar sağ alt tarafta yer alırken, sol altta da Büyük Okyanus, Atlas ve Hint Okyanusu ile dünyanın diğer bölümleri bulunmaktadır.

Ressam ve hattat Mehmet Ali Bolevî Osmanlı Devleti’nin son şeyhülislâmı ve Osmanlı Meb’ûsan Meclisi’nin Tokat mebûsu Mustafa Sabri Efendi’nin damadı mimar, ressam ve hattat Mehmet Ali Bolevî (İbnülemin M. K. İmal Koleksiyonu)  Sultanlar Allah’ın yeryüzündeki gölgesidir

“Sultanlar Allah’ın yeryüzündeki gölgesidir.”

Yağlıboya tablosunun bu kısmında, Sultan II. Abdülhamid zamanında Osmanlı Devleti'nin konumu, insanlık alemi ve uluhiyyet alemi hat, resim ve harita ile ifade edilmiştir.

Osmanlı Devlet Armasının merkezinde Sultan II. Abdülhamid tuğrası (Abdülhamid Hân bin Abdülmecid el-muzaffer dâimâ el-Gâzî) bulunmaktadır. Tuğranın altında uçları yukarı doğru bakan hilâlin üzerinde saltanatının son yıllarına doğru ilave olunan El-müstenidü bi-tevfîkâtir-Rabbâniyye meliküd-devleti'l-Osmâniyye (Osmanlı melikleri Allah'ın yardımına dayanarak iş görürler) ibaresi yer almaktadır.

Armada, Osmanlı sultanı başköşede temsil edilmiştir. Her zaman olduğu gibi devletin ve tebaasının üzerinde yerini almaktadır. Tuğra’nın temsil ettiği sultan bir güneştir ve Osmanlı mülkünü aydınlatmaktadır. Osmanlı sanatçıları, tarihçileri, bilim adamları eserlerinde adet olduğu üzere, önce Allah'a hamd ü senâ, sonra Hz. Muhammed'e salavat-ı şerif ve daha sonra sultanlara medhiyelerini yazmışlardır. Bu medhiyelerin içinde en çok tekrarlananın da sultanı güneşe benzetmek olduğu bilinmektedir. Armada resmedilmiş yerküre tasviri üzerinde "Es-sultânü zıllullahi fi'l-arz" (Sultanlar Allah’ın yeryüzündeki gölgesidir) hadis-i şerifi yazmaktadır. Sultan II. Abdülhamid’e dua "Eyyedehullah ve nasrahullah ve edâmallahu eyyâmi ömrühu ve devletuhu, amin.” (Allah ömrünün günlerini ve devleti daim eylesin, Allah yardımcın olsun.) ile devam etmektedir. Armanın etrafında Sultan ll. Abdülhamid’e yazılmış methiyeler yer almaktadır.

Bir Hamid var Hamid’den içeru.

“Bir Hamid var Hamid’den içeru.”

Tablonun üst bölümünde Allah’u Tealâ’ya hamd ü senâ ve "Levlâke levlâke lemâ halak-tü'l-eflâk" (Sen olmasaydın, ey Habîbim, felekleri (kâinatı) yaratmazdım) kudsi hadisi yer almaktadır. Devamında Güneş sisteminde yer alan 9 gezegen, meteoritler, kuyruklu yıldızlar, dünyanın oluşum süreci ve uzay tasvir edilmiştir. Mevsimler, denizler, buzullar, bulutlar ile yanardağ patlaması, güneş ve ay tutulması gibi tabiat hadiseleri resmedilmeye çalışılmıştır. Güneş sistemindeki kuşakta yer alan burçların her birinin denk geldiği tarih ile gezegenlerin birbirlerine olan mesafeleri gösterilmiştir.

Bolevî’nin bunları da resmederek tablosunu sunduğu Sultan Abdülhamid Hân, batınî vechesi, başka bir deyişle Kur’an-ı Kerim‘de tasavvuf neşvesiyle okunacak bir ‘halifelik’ vasfı ve yıldızlara merakı yanında, ilm-i nücûm (astronomi bilgisi) okumuşluğuyla da bilinmektedir. Mim Kemâl Öke onun için, Barbaros Bulvarı’nda (Beşiktaş) Yıldız Sarayı’na çıkan yolda, Ertuğrul Camii’nin avlusunda makamı bulunan mübarek zat Şeyh Zafir Efendi’nin bir dervişi olduğunu, “nice devrilmişlerin ‘derviş’ diye salındığı şu ortamda kelimenin tam anlamı ile “Sultan Abdülhamid (in) bir derviş” olduğunu belirtmektedir (Bkz: M. K. Öke, “Bir Hamid Var Hamid’den içeru”, Derin Tarih, Özel Sayı 3, 2015).

Tabloda resimlerin üzerine boya ile Kur'an-ı Kerim'den ayetler yazılmıştır.

"Evelem yetefekkerû fi enfüsihim mâ halekallahüs-semâvâti ve'l-arz ve mâ beynehüma…" (Rum Suresi 8). “Onlar kendi nefisleri hakkında hiç düşünmediler mi? Hem Allah gökler ile yeri ve ikisi arkasındakileri ancak hak ve hikmete uygun olarak ve belirli bir süre için yaratmıştır.”

Saltanatın meşruiyet kaynağı Cuma Selamlığı.

“Saltanatın meşruiyet kaynağı Cuma Selamlığı.”

"İnnâ zeyyenes-semâed-dünyâ bi-zîneti'l-kevâkib" (Saffat suresi 6. ayet). “Biz en yakın göğü zinetlerle, yıldızlarla donattık.”

"Bi-gayri amedin terevneha" (Rad suresi 2. ayet). “Allah, gökleri gördüğünüz herhangi bir direk olmadan yükselten, sonra Arş’a kurulan güneşi ve ayı buyruğu altına alandır.”

"Tebârekellezi ce’ale fissemâi bürûcen ve ce'ale fihâ sirâcen ve kameren münirâ" (Furkan suresi 61. ayet) “Göğe burçlar yerleştiren, orada bir ışık kaynağı (güneş) ve aydınlatıcı bir ay yaratanın şanı çok yücedir.”

Tablonun sağ, üst bölümünde İstanbul haritası, Yıldız Sarayı ve Yıldız Hamidiye Camii resmedilmiştir. Acı ve tatlı birçok hatıraları sırtında taşıyan Yıldız Sarayı, payitahtta olan Sultan II. Abdülhamid tarafından Osmanlı devletinin idare edildiği yönetim merkezi olarak göze çarpmaktadır.

Etrafını saran yüksek duvarların dışında Yıldız Hamidiye Camii ise, Sultanın etkileyici bir güç gösterisi olarak mutad şekilde iştirak ettiği Cuma Selamlığı merasimlerinin yapıldığı yerdir. Aynı zamanda Cuma Selamlığı, saltanatın da meşruiyet kaynağı olan hilafetin en bariz sembolü olarak da görülmüştür.

 Tüm müslümanların ümidi Osmanlı Devleti

Sultan’ın Mukaddes Topraklara hürmeti

Tabloda görülen Arap Yarımadası haritası, Mekke-i Mükerreme’de Kâbe ve Medine-i Münevvere’de Mescid-i Nebevî resimleri ile Sultan II. Abdülhamid'in mukaddes topraklara hürmet ve muhabbeti ifade edilmektedir. Aynı zamanda tüm İslâm âleminin halifesi olan padişahın Harameyn’n daimi hâdimi olduğu da vurgulanmıştır.

Tablonun bu bölümünde, Dersaadet’i Anadolu’nun ve İslâm coğrafyasının diğer büyük şehirlerine bağlayacak projeler olan Hamidiye-Hicaz Demiryolu ve Hicaz Telgraf Hattı anıtı resmedilmiştir. Sultan Abdülhamid, yenileşme projesiyle, cülusunun 25. sene-i devriyesinde valilere saat kulesi yaptırılmasını buyurmuş, saltanatının topluma nüfuz etme ve gözetim planlamasının bir parçası olarak tabloda görülen Şam Telgraf Anıtı gibi simgelerle o dönemin alametlerini oluşturmuştur.

Bunun yanında tablodaki çizimler, Sultan II. Abdülhamid’in demiryolları ile vilayetlerin birbirine bağlanması ve telgraf hatlarının döşenmesi, haberleşmede önemli adımların atılması da gösterilmek istenmiştir.

Bilindiği üzere Sultan II. Abdülhamid, islâm âleminin halifesi olarak dengeli bir İslâm birliği politikası gütmüş, Osmanlı Devleti’nin âlemşümul siyaset anlayışı çerçevesinde müslüman tebaaya tesir etmiştir. Ayrıca Osmanlı Devletinin, diğer Avrupa devletleri karşısında bekası için teknolojik ilerleme ve ekonomik gelişmeye son derece önem vermiştir. Bunun için ulaşım, özellikle de demiryollarının, tarım ve ticarette hedeflenen gelişmeyi sağlaması için tüm imkanları seferber edilmiştir. Bunun tabi sonucu olarak Osmanlı, yeryüzündeki tüm müslümanların ümidi olmuştur.

Tablonun sol tarafındaki harita da, Sultan II. Abdülhamid döneminde Büyük Okyanus, Atlas Okyanusu, Hint Okyanusu, Güney ve Kuzey Buz Denizi, Grönland, Amerika, Avusturalya haritaları görülmektedir. Mimarzâde bununla, Sultan Abdülhamid’in askeri ve iktisadi sebeplerle haritacılığa verdiği önemi ve bu dönemde Osmanlı’da modern haritacılığın geliştiğini de göstermek istemiştir.

 Tüm müslümanların ümidi Osmanlı Devleti

Tablonun alt bölümünde bir masa üzerinde kitaplar, harita ve çizimler, matbaa makinesi, fotoğraf makinesi, saat ve denizcilik, tıp, eczacılık, kimyacılık aletleri ile pusula, usturlap, teleskop, gezegen hareketlerini gösteren küre, yerküre gibi fen aletleri tasvir edilerek Sultan II. Abdülhamid’in vizyonu gösterilmek istenmiştir.

Bilindiği gibi mektep ve medreselerde, Halife Padişahın, sadece ülkenin değil, aynı zamanda bütün İslâm ümmetinin hükümdarı olduğu vurgulanarak müslüman çocukların II. Abdülhamid'e sadakatinin dinî bir vecibe olduğu öğretilmiştir. Buralarda her gün padişaha ve devlete dua etmek standart bir uygulama idi. Abdülhamid Han’ın Maarife verdiği destek öylesine teşvik edici olmuştur ki, hemen hemen tüm mezuniyet törenlerinde medreselerde icâzet alan talebeler ile mekteplerde şahâdetnâme alan öğrenci ve hocalara çeşitli mükafatlar dağıttırmıştır.

Mimarzâde Mehmet Ali Bolevî, bu eseriyle hat sanatına dönemin ilerisinde yeni bir yorum getirmiştir. Farklı alanlarda eğitim alması sonucu kanaatimize göre yukarda anlatmaya çalıştığımız yağlıboya tablosunda yerini bulmuştur. Bunlar: Osmanlı devlet felsefesi, Abdülhamid’ın yaşadığı dönem, Osmanlı yenileşmesi, devletin dünyaya bakışı ve bunun gibi konulardır. Mimarzâde Bolevî’nin bu eseri, geçmişten günümüze olduğu gibi, gelecek kuşaklar tarafından da hat eserleri arasında müstesna yerini koruyacaktır. Şimdi bu eser, Yıldız Sarayı salonunda ziyaretçilerini beklemektedir.

Kaynakça:

Beşinci, Enver. Osmanlı’dan Günümüze İcazetten Diplomaya, Kültür AŞ. Yayınları, İstanbul: 2009.

Bodur, Ozan. “Bir Portre Denemesi,” Milli Saraylar Dergisi, sayı: 15, 2016.

Derman, M. Uğur. Medresetü’l-Hattâtîn Yüz Yaşında, Kubbealtı Yayınları, İstanbul: 2015.

Demiray, Gökçe. “Mimarzâde Mehmet Ali’nin Eserinden II. Abdülhamid Dönemi Osmanlı Panoraması,” Millî Saraylar Dergisi, sayı: 15, 2016.

Tahsin Paşa. Sultan II. Abdülhamid ve Yıldız Hatıraları, haz. Yüksel Kanar, Kapı Yayınları, İstanbul: 2021.

Şerifoğlu, Ömer Faruk. “Mimarzade Mehmet Ali Bey,” Milli Saraylar Dergisi, sayı: 14, 2015.

Özkafa, Fatih. “Osmanlı Padişahları Sanata ve Sanatkârlara Büyük Önem Verdi,” Türkiye Yazarlar Birliği, Konya: 2020.

Ziya Şakir. Sultan Hamid’in Son Günleri, Anadolu Türk Kitap Deposu, İstanbul: 1943.